Abdi İpekçi Caddesi No:61 Kat 5, Nişantaşı/İstanbul

Doğum kontrol hapları ile ilgili klinik problemler

Tüm ilaçlarda olduğu gibi doğum kontrol haplarının kullanımı sırasında da bazı sorunlar yaşanabilir. Bu sorunlardan bazıları hasta uyumunu etkileyerek ilaç kullanımını terk etmesine neden olabilir. Oral kontraseptif kullanımında görülen etkilerin hemen hemen hepsi zararsızdır ve kolaylıkla üstesinden gelinebilecek durumlardır. Gerçekçi olmak gerekirse doğum kontrol hapı kullanan kadınların %80’inden fazlasında herhangi bir yan etki ortaya çıkmamaktadır.

Doğum kontrol hapı kullanımında en sık karşılaşılan olumsuzluklar şunlardır:

Ara kanamalar, lekelenmeler
Kişinin tedaviye olan uyumunu etkilyen en önemli faktörlerden brisi hap kullanımı sırasında görülen ara kanamalar ve lekelenmelerdir. Bu kanamalar hastada korku ve endişeye neden olabilir.

Bu kanamaların nedeni rahim içini döşeyen endometrium tabakasındaki değişikliklerdir. Normalde kalın olan endometrium doğum kontrol hapının içindeki düşük doz hormonların etkisi ile daha ince bir hal alır. Doğum kontrol hapı kullanırken endometrium normaldeki kadar kalınlaşmaz. Çünkü dolaşımda endometriumu gebeliğe hazırlamak amacıyla fazla miktarda kalınlaştıracak düzeyde hormon yoktur. Hap kullanımı sırasında adet kanamalarının her zamankinden daha az olmasının nedeni de bu etkidir. Bu sayede döllenme olsa bile embryo yerleşebileceği uygun bir ortam bulamayacağı için gebelik gerçekleşmez. Endometrium bu yeni hormonal düzene uyum sağlarken zaman zaman dökülmeler olabilir. Bu dökülmeler ya da bilimsel adı ile kırılma kanamalarının nedeni doğum kontrol hapının içindeki progesteron hormonudur.

Kırılma kanamaları düşük doz östrojen içeren yeni nesil ilaçlarda daha fazla görülür. Kanamalar sıklıkla kullanımın ilk 3 ayından sonra kaybolur. Kullanımın ilk ayında kadınların %10 ile 30’u ara kanama ya da lekelenme nedeni jinekoloğuna başvururken üçüncü ayın sonunda bu oran %1-10’a iner.

Bazı durumlarda ise aradan aylar geçmesine rağmen ya ara kanamalar hiç kesilmez ya da birden ortaya çıkar. Bu kanamanın nedeni de benzer şekilde progesteron hormonunun endometriumda yarattığı değişikliklerdir.

Doğum kontrol hapı kullanılırken ara kanama ya da lekelenme ortaya çıktığında hiçbir şey olmamış gibi hap kullanmaya devam etmek gereklidir. Eğer kanamanın miktarı sizi çok rahatsız edecek boyutta ise jinekoloğunuzla görüşmelisiniz. Bu durumda jinekoloğunuz hap kullanımına devam ederken ek başka haplar vererek kanamanızı kesecektir.

Kanamayı kesmek amacıyla doğum kontrol hapını bir yerine daha fazla sayıda almak yarar sağlamaz. Bu uygulama sadece durumun daha da şiddetlenmesine neden olur.

Kırılma kanaması açısından bakıldığında herhangi bir markanın bir diğerine hiçbir üstünlüğü yoktur. Ancak şaşırtıcı olarak bazen marka değiştirildiğinde kanamalar da kesilmektedir. Bu durum büyük olasılıkla rastlantısaldır ve aynı markada devam edilse de kanama zaten kesilecektir.

Durumun 3-4 aydan uzun sürmesi durumunda bir üst doza geçmek gerekli olabilir.

Hangi tür ilaç olursa olsun ara kanama görülmesi ilacın etkinliğini azaltmaz.

Amenore (adet kanamasının kesilmesi)
Doğum kontrol hapının rahimin içini döşeyen ve her adet kanaması ile birlikte atılan endometrium tabakasında incelmeye neden olduğuınu belirtmiştik. Bazı kadınlarda progesteronun etkisi o kadar hakim olur ki endometriumda kanama yaratacak kadar dahi kalınlaşma olmaz. Bu nedenle kişi hap alımına ara verilen 7 günlük dönemde adet kanaması görmez.

Bu durum endometriumda kalıcı bir hasarın belirtisi değildir. İlaç kullanımı bırakılıp yumurtalık fonkisyonları geri geldiğinde kandaki östroen düzeyi artacak ve endometriumu uyararak yine kalınlaşmasını sağlayacaktır. Benzer şekilde daha yüksek doz östrojen içeren ilaçlar kullanıldığında da düzenli kanamalar görülecektir.

Doğum kontrol hapı kullanırken adet kanamalarının kesilmesi ileride gebe kalma potansiyelini hiçbir şekilde etkilemez.

Düşük doz doğum kontrol hapı kullanımının süresi ile amenore görülme oranları arasında direkt bir ilişki vardır. İlk yıl oran %1 civarındayken birkaç yıl sonra %5’e kadar çıkabilir.

Oral kontraseptif kullanımında ilk kez adet görülmemesi olduğunda mutlaka test yapılarak olası bir gebelik varlığı ekarte edilmelidir.

Kilo artışı
Doğum kontrol hapları ile ilgili en önemli endişelerden bir diğeri de kilo artışına neden olacağı inancıdır. Oral kontraseptiflerin kilo aldırıcı ya da iştah arttırıcı etkileri yoktur. Ancak özellikle kullanımın ilk aylarında hafif ödem yapıcı etkileri vardır ve bu ödem kilo artışı olarak algılanabilir

İnsanlar yaşlandıkça OK kullansınlar ya da kullanmasınlar kilo alma eğilimleri artar. Bazı kadınlar hap kullanımı sırasında kilo aldıklarını ve hapı bıraktıktan sonra aldıkları kiloları geri verdiklerini belirtmektedirler. Buna karşılık bazı kadınlar da tam tersi olarak hap kullanımı sırasında kilo verdiklerini söylemektedirler. Bu iki durumu da hapların etkisi olarak açıklamak güçtür. Büyük olasılıkla kilo değişimlerinin altında psikolojik nedenler yatmaktadır.

Memelerde hassasiyet
Meme hassasiyeti kullanımın özellikle ilk ayında sıkça karşılaşılan bir durumdur ve takip eden dönemde kendiliğinden kaybolur.

Israrcı meme hassasiyeti çoğunlukla fibrokistik meme yapısına sahip kadınlarda görülür. Bu tip kadınlarda hassasiyet adete yakın dönemlerde artar ve kanamanın başlaması ile birlikte azalır. Oral kontraseptifler fibrokistik memelerde görülen bu hassasiyetin tedavisinde oldukça etkilidirler. Kullanıma devam ettikçe hassasiyetin azalmaması durumunda hastanın bir meme hastalıkları uzmanı tarafından değerlendirilmesi uygun olur.

Başağrısı
Düşük doz doğum kontrol hapları nadiren başağrısına neden olurlar. Başağrısı genelde hap kullanımına 7 gün ara verilen dönemde olur. Hap kullanımına devam ederken ortaya çıkan ve ilaç ile geçmeyen ağrı varlığında ilacı hemen kesmeli ve mutlaka jinekoloğunuza haber vermelisiniz.

Mizaç değişiklikleri ve depresyon
Mizaç değişiklikleri ve depresyon çoğu zaman doğum kontrol haplarından bağımsızdır ancak potansiyel bir yan etki olarak kabul edillirler. Böyle bir durum ortaya çıktığında başka bir progesteron içeren farklı bir marka hapın kullanılması şaşırtıcı olarak sorunu giderir. Eğer sorun devam ediyorsa hap kullanımına 1-2 ay ara verip değişikliğin kaybolup kaybolmadığı kontrol edilmelidir. Eğer sorun devam ediyor ise profesyonel bir yardım almak akıllıca olacaktır.

Cinsel istekte (libido) azalma
Doğum kontrol hapları kadının cinsel arzularında azalmaya neden olabilir.

Normalde yumurtlama olduktan sonra yumurtalıklardan çok az bir androjen (erkeklik hormonu) salgısı olmaktadır. Bu salgı kadında cinsel isteği uyarır. Tüm bu sistemin amacı yumurtlama sonrası cinsel ilişki ve gebelik olmasını sağlamaktır. Oral kontraseptif kullanırken yumurtlama olmadığı için kadındaki androjen salgısında azalma olur. Neticede kadında libidoda bir azalma görülebilir.

Androjenik etkileri daha fazla olan bir progesteron içeren marka doğum kontrol hapına geçilmesi sorunu genelde çözer.

Vajinal kuruluk
Doğum kontrol hapı kullanırken vajinada kuruluk olması nadir olmayan bir yakınmadır. Vajina dokusu ve salgısı temel olarak östrojen hormonuna bağımlıdır. Hap kullanımı sırasında kandaki östrojen düzeyleri azaldığından bu tür bir sorunun ortaya çıkması şaşırtıcı değildir.

Başka bir markaya geçilmesi sorunu giderebilir. Cinsel ilişki sırasında yanme ve ağrı olması durumunda vajinal kayganlaştırıcılar kullanılabilir.

Bulantı ve kusma
Kullanımın özellikle ilk ayında bulantı görülebilir. Kusma ise çok nadir görülen bir bulgudur. İlacın tok karnına alınması sorunu genelde çözer.

Akne (sivilce)
Doğum kontrol haplarının sivilcelenmeye neden olduğu inancı tamamen yanlıştır. Bu inanışın altında yatan neden eski doğum kontrol haplarının içindeki progesteron hormonlarının erkrklik hormonu benzeri etki yapma potansiyelleridir. gerçekten de ilk zamanlarda kullanılan haplar sivilcelerde artışa neen olabilmekteydi. Oysa günümüzde kullanılan yeni nesil progesteronların bu tür bir özelliği yoktur.Tam tersine hemen hemen bütün düşük dozlu doğum kontrol hapları akneleri iyileştirici etki gösterirler ve akne tedavisinde önemli rol oynarlar

Tüylenme
Akne ile benzer şekilde doğum kontrol hapları tüylenmeye neden olmadıkları gibi tüylenmenin tedavisinde kullanılan temel ilaçlardır.

Kalp damar hastalıkları
1970’li yılların başında yapılan çalışmalarda 50 mikrogram ve daha fazla miktarda östrojen hormonu içeren doğum kontrol hapları ile yapılan çalışmalarda damarlarda tıkanıklık, kalp krizi ve felç riski artmış olarak saptandı. Bunun üzerine ilgi daha düşük dozda doğum kontrol hapı içeren ilaçların geliştirilmesine yöneldi.

1980’li yıllara gelindiğinde kalp ve dolaşım sistemi ile ilgili asıl riskin 35 yaş üzerinde ve sigara kullanan kadınlarda olduğu anlaşıldı. Sigara içmeyen genç kadınlarda doğum kontrol hapından elde edilen yararların risklerin çok üzerinde olduğu fark edildi.

Gerçekten de günümüzde 50 mikragram ve üzerinde östrojen içeren ilaçların damarlarda pıhtılaşmaya neden olabileceği kabul edilirken düşük dozlarda bu riskin son derece düşük olduğu bilinmektedir.

Düşük doz doğum kontrol hapı kullanırken damarlarda pıhtılaşmaya bağlı tıkanıklık ortaya çıkarsa o kişide kanın pıhtılaşma sisteminde bir bozukluk aranması gerekmektedir. Bu kişiler genelde damar duvarında bilinmeyen bir bozukluk olan, dolaşımın bölgesel olarak bilinen ya da bilinmeyen bir nedenle bozulduğu ya da doğum kontrol haplarına normalin çok üzerinde aşırı tepki veren bireylerdir.

Hipertansiyon 
Yüksek doz hap kullananların yaklaşık %5’inde ilaca bağlı hipertansiyon görülebilir. Düşük dozlu haplarda ise tansiyon yüksekliği ortaya çıkma oranında bir artış söz konusu değildir.

Şeker hastalığı
Eski nesil yüksek doz doğum kontrol hapları vücudun şekeri metabolize etme yeteneğinde azalmaya neden olabilmektedir. Bununla birlikte ne eski nesil ne de yeni nesil düşük doz ilaçlar şeker hastalığına neden olmazlar.

Kloazma (gebelik maskesi)
İlk dönemlerde oral kontraseptif kullananların %5’inde yüzde renk değişiklikleri görüldüğü bildirilmiştir. Hamilelikte de ortaya çıkan ve bu nedenle gebelik maskesi olarak da adlandırılan bu durum östrojene bağlı bir etkidir. İlaçların içindeki östrojen miktarlarındaki azalmaya paralel olarak günümüzde çok nadir görülür ancak ortaya çıktığında ilacın bırakılması gerekir. İlaç bırakıldığında dahi iyileşme çok yavaş olabilir hatta hiç bir zaman normale dönmeyebilir.